top of page
  • Yazarın fotoğrafıMelis Ulaş

Sezgisel Beslenme Nedir?

Güncelleme tarihi: 28 May 2023

Sezgisel beslenme, genel sağlığımıza ve beslenmemize yönelik kısıtlayıcı diyet, hesaplamalı öğün planlama, disiplin veya irade gibi unsurları barındırmayan bir yaklaşımdır. Bu beslenme yaklaşımı bedenine yeniden güvenmeyi öğrendiğin bir süreçtir. Açlık, tokluk ve tatmin olma hisleri, vb. beden sinyallerine nasıl kulak vermen gerektiğini öğretir. Bu ve takip eden birkaç yazımda, sezgisel beslenmeye dair temel bilgilere, dayandığı bilimsel altyapıya, sezgisel yemenin on temel ilkesine ve sezgisel beslenme ile bilinçli farkındalıkla beslenme arasındaki farklara ve kesişimlere göz atacağız.



Sezgisel Beslenme yöntemi, bedeninden gelen sinyallere karşı duyarlı olmanı, kronik diyet yapma döngüsünü kırmanı ve gıdalarla olan ilişkini düzeltmeni sağlayan diyet dışı bir sağlık ve esenlik yaklaşımıdır. Bu beslenme yaklaşımı, uzman diyetisyenler Evelyn Tribole ve Elyse Resch tarafından 1995 yılında danışanlarıyla çalışırken edindikleri deneyimlerden yola çıkılarak geliştirilmiştir.

Tribole ve Resch’in sezgisel beslenme yaklaşımı, diyetten bağımsız olarak beslenmeye ve sağlığa odaklanan ve dışarıdan gelen kurallar ya da kısıtlamalar yerine kişinin bedeninden gelen bildirimleri esas alarak kararlar vermesini sağlayan, kişinin refah duygusunu merkeze alan bir kişisel bakım yaklaşımıdır. Nerede, ne kadar ve ne şekilde besleneceğini belirlemek için kalori hesaplama, ölçme, porsiyonları tartma veya bir takım yeme ve diyet kuralları takip etme gibi çeşitli dış kaynaklı yöntemlere başvurmak yerine, kendi içine dönüp sana rehberlik edecek olan sinyalleri dinlemeyi ve onlara yeniden güvenmeyi öğretir.


Sezgisel Beslenmenin Ardındaki Bilim

Bugüne kadar, benim bildiğim sezgisel beslenmenin faydalarını araştırmış olan yaklaşık 125’ten fazla çalışma var. Bu çalışmalar, sezgisel beslenmenin aşağıdaki etkilerinden bahsediyor:

  • Öz saygıda artış

  • İyileşmiş beden imajı algısı

  • Hayattan daha fazla tatmin olma duygusu

  • İyimserlikte ve iyi olma halinde artış

  • Proaktif baş etme becerilerinde artış

  • HDL kolesterol seviyesinde yükselme

  • Trigliserit seviyesinde düşüş

  • Duygusal yeme oranında azalma

  • Yeme bozukluğunda azalma


Bizler, sezgisel beslenmeyle doğmuş canlılarız.

Hepimiz ne zaman acıktığımızı ve ne kadar yemek yemeye ihtiyacımız olduğunu bilmemizi sağlayan içgüdümüzle birlikte doğduk. Doğumdan itibaren her birimizin beyni bu şekilde programlanmıştır. Hepimiz dünyaya nasıl acıkıldığını ve bu acıkma sinyallerini takip edip, yemek yemeye nasıl yönleneceğimizi bilerek geliriz.

Bir bebeği gözlemlersen, onun doğal dürtülerini takip ederek sezgisel beslenme örneğini nasıl rahat bir şekilde sergilediğini görebilirsin. Bebekler acıktıklarında, beslenene kadar ağlamayı sürdürürler. Beslenmeye başlamalarından itibaren iyice tok hissedinceye kadar devam ederler ve tokluk hissi gelince yemeyi geri çevirirler. Bu döngü her birkaç saatte bir kendini tekrarlar. Bebekler açlık sinyallerine doğal yoldan nasıl karşılık vereceklerini bilirler, çünkü yemek yemeye yönelmek sezgisel bir eylemdir.

Bizler, hangi besinlerin “iyi” ya da “kötü” olduğuna ya da “uygun porsiyonun” ne kadar olduğuna ya da ne kadar yemek yersek “çok fazla” gelebileceğine dair belirli yargılara sahip şekilde hayata gelmeyiz. Birbirinden farklı çeşitte yiyeceklere erişim sağlayabilecek yaştaki küçük bir çocuğu izleyecek olursan, tam da bu durumu gözlemleyebilirsin.

Bir keresinde arkadaşlarımdan birinin ikizlerini gözlemlerken şöyle bir duruma şahit olmuştum. Belirli türde yiyeceklerden hoşlanıyorlardı, iştahları gayet yerindeydi ve yemek yemeyi de seviyorlardı ancak rutinde acaba her gün tam anlamıyla ne tür ve ne kadar miktarlarda besleniyorlardı? Bazı günler, arkadaşım onların en sevdiği yemeklerden birini yapmış olsa bile yalnızca birkaç ısırık alarak “Bitti işte!” diye bağırıyorlar ve oyun oynamaya koşuyorlardı. Ardından, bir ya da iki gün sonra adeta doymak bilmez bir halde oluyorlardı ve arkadaşım onları yeterince doyuramadığını düşünüyordu! Ve bu durum kendi içinde bir dengeye sahipti. Bazı günler öyle yediklerini, bazı günler böyle yediklerini söylediğinde, bunun sezgisel beslenmeye ne güzel bir örnek olduğunu düşündüm.

Bu durumdan çıkaracağımız önemli bir bilgi var, o da şu ki; diyet kültürü bizlere ne söylerse söylesin, bedenlerimiz her gün aynı miktarda besine ihtiyaç duymaz.



Dış etkenler doğuştan gelen içsel bağlantımızın kesilmesine yol açar.

Bizler yaş aldıkça, maruz kaldığımız dış etkenler içsel beden bilgeliğimiz ile aramıza girerek onunla olan derin bağlantımızı gittikçe zayıflatır. Örneğin, sürekli diyet yap, diyet boz döngüsüne takıldığında doğal açlık, tokluk ve tatmin olma sinyallerini dinlemekte zorluk çekersin.

Bu yoksunluk, ister imkansızlıktan kaynaklı yeterli yiyeceğe sahip olamamaktan geliyor olsun, ister tıbbi bir durumdan kaynaklanıyor veya zihin-beden bağlantı kopukluğuna yol açmış bir travmadan veya diyet kültürünün üzerinde yarattığı olumsuz etkilerden kaynaklanıyor olsun, sonuç hep aynıdır. Şiddetli yoksunluk durumlarında, gıdalar ve onlarla olan ilişkimiz rahat ve tatmin edici olmaktan çıkar, karmaşık ve sorunlu bir hale dönüşür.

Diyet kültürü, pek çok insanda yeme bozukluğuna dahi yol açabilen önemli etkenlerden biridir. Genç yaşlarımızdan itibaren zihinlerimizde sinsice yerini alır. Danışanlarımdan birçoğu çocukken “çok fazla” yediklerini söyleyen ya da bazı yiyecekleri “kötü” olarak etiketleyip sınırlayan, bazen de doymasına rağmen tabaktaki tüm yemeğin bitirilmesini şart koşan ebeveynleri olduğunu hatırlarlar.

Hemen hepimize, çocuklukta iyi niyetli ebeveynler ya da bakım veren kişiler tarafından neyin, ne zaman ve hangi ölçüde yenebileceğine dair belirli kurallar konmuştur. Sana tabağındaki her şeyi bitirmen gerektiği söylenmiş olabilir ya da ancak sebzelerini yedikten sonra tatlı yemeye hak kazanacağın öğretilmiştir ve aksi bir davranış sergilediğinde o tatlı veya istediğin yiyecek senden esirgenmiş olabilir. Ve böyle böyle, zaman içerisinde, bedenimize ya da iştahımıza güven olmayacağı düşüncesine gittikçe inanırız.

Tüm bu olumsuz deneyimlerimize karşın iyi olan haber; bedensel bilgeliğinin hala içinde var olmaya devam ettiği ve seni ona götürecek yolu yeniden bulabilecek oluşundur.

Sevgi ve sağlıkla,




Etiketler:

14 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page